Elvan Şahin: “TERTEMİZ ARKADAŞ GRUBUMUZDAN HAYALİ BİR SUÇ ÖRGÜTÜ OLUŞTURULMAK İSTENDİ”
Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar grubu üyeleri suçsuz olduklarını ileri sürerek, haksızlığa uğradıklarını söylediler. Halen görülmekte olan davayla ilgili hukuki konulara da değinen grup üyelerinden Elvan Şahin, açıklamalarda bulundu. Şahin, yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
40 yıldır devletimizin ve halkımızın gözü önünde olan arkadaş camiamız 11 Temmuz 2018’de düzenlenen operasyon sonrasında kamuoyuna sözde bir suç örgütü gibi yansıtılmak istendi. Ortada suça dair tek bir somut delil olmadığı halde, tüm dava iddianamesi bu gayrı hukuki hedefe yönelik olarak “zoraki suç isnatlarıyla”, “suni suçlarla”, saçma sapan “sahte suçlamalarla” doldurulmaya çalışıldı. Tertemiz bir arkadaş topluluğundan, her yerde güzel ahlaklarıyla tanınan tertemiz insanlardan, vatan aşığı gençlerden, Allah korkusuyla, samimi imanla, Kur’an ahlakıyla yaşanan hayatlardan, karalamalarla, iftiralarla ve kötü niyetli yorumlamalarla hayali bir suç örgütü oluşturulmaya çalışıldı.
Bizler bir sabah uyandık ve 40 yıllık hayatımızın günlük detaylarını anlatan cümlelerin başına “örgütsel saik” ifadesi eklenerek sözde “bir suç örgütünün mensuplarıymış gibi” gösterilmeye çalışıldığımızı gördük. Bir anda hiç yoktan hayali bir örgüt var edilmiş, normal sıradan hayatlara suni ve sahte suçlar atfedilerek ortada sanki dehşet verici bir tablo varmış algısı oluşturulmuştu.
Bir insanın hayatının en doğal parçası olan; ihtiyaç içinde olan birine yardım etme, tanıyıp güvendiği bir insanla ticaret yapma, şirket kurma, yurt dışına gitme, yurt dışında şirket kurma, en yakın dostundan mal alıp satma, sevdiği dostlarıyla bir arada vakit geçirme, hasta bir arkadaşının baş ucunda bekleme, bedelli askerlik yapma, oy kullanma, evlenme veya boşanma, çocuk sahibi olma veya olmama, eğitimine devam etme veya herhangi bir sebeple eğitimini yarım bırakma, hatta AVM’ye gitmek gibi sıradan ve gündelik hayatın bir parçası olan eylemler cümle başlarına “örgütsel saik ile” ifadesi eklenerek suç gibi gösterilmeye çalışıldı.
Oysa bir eylemin başına “örgütsel saik” ibaresi ekleyerek zorla bir suç meydana getirilmez. Anayasamıza ve evrensel hukuka göre bir eylemi suç kılan unsurlar ve kanıtlar belirlidir. Bu unsurların, somut ve gerçek delillerin hiçbiri ise bizim dosyamızda bulunmamaktadır.
Bütün ömrümüzü adadığımız Allah yolundaki tüm samimi çabamız, iyilikten yana tüm gayretlerimiz, Kuran ahlakına uygun yaşantımız, Müslümanca tavrımız, özel ve art niyetli bir kumpas çalışmasıyla örgüt faaliyeti olarak yansıtılmaya çalışıldı. Öyle ki PKk tehlikesini, Darwinizm’in geçersizliğini, Atatürk’ü anlattığımız konferanslarımız örgütsel eylem olarak nitelendi. Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan, Kuran mucizelerini dile getiren kitaplar ve internet siteleri örgütsel propaganda olarak gösterildi.
ülkemizin önde gelen hukuk profesörleri ve akademisyenler de iddianamenin hukuki hiçbir değeri olmadığı, hiçbir somut, kesin ve inandırıcı delil barındırmayan dava dosyasının bomboş olduğu gerçeğinde ittifak halindedirler. Dosyada yaklaşık 40 adet bilir kişi mütalaası bulunmaktadır. Yargıtay eski daire başkanlarından, adli bilişim uzmanlarından, adli tıp yetkililerine kadar dosyayı inceleyen konusunda uzman Türkiye’nin önde gelen tüm isimleri burada bir örgüt olmadığı dosyada suç bulunmadığına dair görüşlerini resmi olarak dosyaya sunmuşlardır.
Bunun yanı sıra davamızın avukatlarından olan, ülkemizin en tanınmış ceza hukuku profesörlerinden Prof. Dr. Av. Ümit Kocasakal ve Prof. Dr. Ahmet Gökçen, duruşmalarımızda yaptıkları savunmalarda:
– İddianamenin hukuki nitelik bakımından CMK’nın aradığı özellikleri taşımadığını,
– Dolayısıyla hukuken açılmış bir davadan söz edilemeyeceğini,
– İsnad edilen suç unsurlarının mevcut olayda bulunmadığı ile müsnet suçları işlendiği hususunda kuşkudan ve varsayımdan uzak, somut hiçbir delilin bulunmadığını,
– İddia makamının delilsizlik sıkıntısını giderebilmek adına suç oluşturmayan özel hayat ve anayasal hak ve özgürlüklerin kullanılması kapsamındaki fiilleri sanki delilmiş gibi göstermiş olduğunu,
– Arkadaş grubumuzdan örgüt veya suç örgütü olarak bahsedilemeyeceğini ifade etmişlerdir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkındaki hayali ve zorlama suç isnatları tamamıyla bir algı ve kumpas operasyonun, bir karalama kampanyasının ürünüdür. Kapsamlı bir algı çalışması yürütülmüş, toplumdaki camiamıza ideolojik karşıtlık içerisinde olan, kıskançlık besleyen, nefret dolu ve kompleksli bazı insanlar bir araya getirilmiş, suni şikayetçiler oluşturulmuş ve tüm süreç bu suni şikayetçiler üzerinden yürütülmüştür.
Dosyada yer alan tüm suçlamalar kamuoyu nezdinde camiamızı güya sapkın, tehlikeli, dış güçlerin kontrolünde, vatanı ve milleti aleyhinde faaliyetlerde bulunan ve suç işleyen insanlardan oluşan bir yapı gibi gösterme amacıyla ortaya atılmıştır. Bu özel olarak kurgulanan karalama yöntemiyle camiamız aleyhinde bir kamuoyu baskısı oluşturmak ve bu yolla yargı üzerinde baskı kurarak dava sonunda ağır cezalar çıkması hedeflenmiştir.
Oysa ki başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere bu camiadaki tüm arkadaşlarımızın en önemli özellikleri, suç işlemek bir yana, gönüllü olarak hayatlarını her türlü suçun, kötülüğün, yanlış ve gayri ahlaki tavrın dünya çapında ortadan kalkması ve tüm toplumlarda yalnızca sevginin, güzel ahlâkın, iyiliğin, barışın, hoşgörünün hâkim olması için fikri mücadele vermeye adamış insanlar olmalarıdır.
Sayın Adnan Oktar ile tüm arkadaşlarımızın 30-40 yıllık geçmişleri incelendiğinde hayatlarında yalnızca iyiliğin, güzel ahlâkın, fedakarlığın, samimiyetin, tertemiz bir vicdanın ve tüm dünyanın iyiliği için harcanmış benzersiz bir çabanın hâkim olduğu görülecektir. Hayatlarının hiçbir döneminde, hiçbir yerinde, suça dair hiçbir eylem ve tavır asla olmamıştır.
Ancak buna rağmen halihazırda sayın Sayın Adnan Oktar ve tüm arkadaşlarımız iftiralara dayalı hayali suçlamalar sebebiyle yargılanmakta ve süreci tutuklu olarak geçirmektedirler.
Dosyadaki suçlamalar hiçbir somut delile dayandırılmamıştır, dahası bu iddiaların asılsız olduklarını ortaya koyan yüzlerce aksi yönde delil bulunmaktadır.
– Sözde siyasi ve askeri sırların sızdırıldığına dair casusluk iftiralarının tek bir kanıtı, belgesi veya fotoğrafı yoktur. MİT ve Dış İşleri Bakanlığı tarafından dosyaya sunulan raporlar, casusluk gibi bir ithamdan bahsedilmesinin mümkün olmadığını açık ve net olarak ortaya koymuştur.
– Tecavüz iftiralarının yalan olduğu Adli Tıp 6. İhtisas Kurulu raporlarıyla kanıtlanmıştır.
– İddia edildiği gibi tek bir sözde tehdit-şantaj-tecavüz kaseti çıkmamıştır. 2 yıllık teknik takipte kaydedilen telefon konuşmalarında tek bir tehdit-şantaj konuşmasının dahi yer almadığı görülmüştür.
– Milyonlarca doların toprak altına gömülüp saklandığı iddia edilmiş, bunun üzerine evler yıkılmış, altları kazılmış, sözde gömülü paralara rastlanmamış, iddianın hayali olduğu anlaşılmıştır.
– Zorla alıkonan insanlar var denmiştir, ancak ani baskınla eşzamanlı olarak 120 eve düzenlenen operasyonda zorla alıkonan tek bir kimseye rastlanmamıştır.
– Sözde işkence ya da eziyet gördüğünü iddia eden husumetli müştekiler ve serbest kalabilmek için kendilerine zorla dikte ettirilen bu iftiraları atmak zorunda kalan etkin pişmanların hiçbiri iddialarını kanıtlayan rapor ya da belge sunamamıştır.
– Yasal olmayan tek bir ruhsatsız silaha bile rastlanmamış, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü tarafından yapılan balistik incelemede silahların hiçbir suça karışmadıkları, hatta hiçbirinin bir kez bile kullanılmadığı anlaşılmıştır.
– Evlerdeki tablo ve heykeller için tarihi eser denmiştir, ancak hiçbirinin tarihi eser olmadığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından verilen bilirkişi raporlarıyla ispatlanmıştır.
– 100 milyonlarca dolarlık kara para akladığı iddia edilen A9 TV ve Global Yayıncılık gibi şirketlerin ortalama bir bakkal dükkanından fazla cirosu ve sermayesi olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu gerçek, TMSF Başkanı Sayın Muhiddin Gülal’ın “Adnan Oktar ile alakalı çok bir şey yok aslında, (toplam 86 şirketin) 10 milyon TL. seviyesinde bir aktif büyüklüğü söz konusu.” sözleriyle belgelenmiştir.
– Şirketlerin güya kara para aklama faaliyeti olarak gösterilen işlemlerin, ofis boyların bankalara yatırdıkları 500’er, 1000’er liralık elektrik, su, doğalgaz faturaları olduğu anlaşılmıştır.
– Güya fişlendikleri iddia edilen şahıslara ait fişleme arşivlerinin olmadığı, bu iddianın da bir hayal ürünü olduğu Emniyet Müdürlüğünce yapılan tüm detaylı araştırmalar sonucunda ispatlanmıştır.
– Yapılan detaylı mali araştırmalarda ve MASAK tarafından hazırlanan inceleme raporlarında haksız kazanç ve kara para aklama konularında herhangi bir bilgi veya delile ulaşılmamış, buna rağmen camia mensuplarının helal kazançları ve ticaretleri durdurulmuş, ekonomik yönden zayıf bırakılmışlardır. Nitekim operasyonla birlikte eş zamanlı olarak tüm mal varlıklarına ve banka hesaplarına el koyulmuş, ticaret ile uğraşanların şirketleri ellerinden alınıp yönetimlerine kayyumlar atanmıştır. Söz konusu şirketler yönetime atanan kayyumların sorumsuz idare ve hatalı tasarrufları sebebiyle milyonlarca liralık zararlara uğratılmışlardır.
Özetle, Adnan Oktar Davası ile usül ve yasalara aykırı yüzlerce uygulamaya imza atılmış, Adnan Bey ve bizlerin kendimizi savunmamıza bile izin verilmemiş, savunma hakkımızı baltalayabilmek için her yol denenmiş, avukatlarımız konuşturulmamış, olur olmaz mikrofonları kapatılmış, duruşmadaki hukuksuzluklara müdahale ettiklerinde jandarmaya talimat verilerek heyet tarafından salondan çıkartılmış, etkili savunma yapan bazı avukatlar, sözde örgüt avukatı oldukları gerekçesiyle dosyadan el çektirilip tutuklanmış, bir kısım müşteki ve müşteki avukatlarının duruşmalar esnasında sanıklara yönelttikleri galiz hakaret ve küfürlere mahkeme heyeti tarafından kesilmeden dakikalarca seyirci kalınmış, duruşmalar yalnızca usulen, göstermelik biçimde yürütülmüş, sonucunda da aleyhlerinde tek bir delil dahi bulunmamasına rağmen, masum genç kızlara bile en üst sınırdan 10 biner yıllık cezalar verilmiştir.
Tüm bunlardan açıkça anlaşılmaktadır ki, bu operasyon TBAV camiasını bölüp dağıtmak, ekonomik açıdan işlevsiz bırakmak ve bütün imkanlarını ellerinden alarak camiayı açıkça imha etmek isteyen gizli bir amaca hizmet etmiştir.
EĞER ORTADA GERÇEKTEN İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ DEV BİR SUÇ ÖRGÜTÜ OLSA VE BU SÖZDE SUÇ ÖRGÜTÜNÜN İDDİA EDİLDİĞİ TÜRDEN DEHŞET VERİCİ EYLEMLERİ VE SUÇLARI OLSA, BUNLARA DAİR SOMUT, NET VE İNANDIRICI HUKUKİ DELİLLER ORTAYA KOYULURDU
Nitekim tutuklu yargılananların mahkeme sorgularının yapıldığı 90 gün boyunca kendilerine yönetilen sorular da bu gerçeği apaçık ortaya koymuştur. Sözde kara para aklama, askeri ve siyasi casusluk yapma, tecavüz gibi dehşet verici ithamlara ve karalamalara maruz kalan arkadaşlarımıza bu ithamlara dair soru yönetilmezken, örgütsel saikle mi evlendikleri, örgütsel saikle mi okula gittikleri, örgütsel saikle mi çocuk doğurdukları, örgütsel saikle mi boşandıkları, örgütsel saikle mi bikini giydikleri, örgütsel saikle mi fotoğraf çektirip sosyal medyada paylaştıkları, örgütsel saikle mi bir arkadaşından araba satın aldıkları gibi, kanunların suç saymadığı, tam tersine anayasanın güvencesi altında olan yaşam tarzlarına dair sorular yönetilmiştir.
Hiçbir suç örgütü davasında karşılaşılmayan ve karşılaşılması mümkün olmayan bu sorular, ortada bir suç ve örgüt olmadığının tek başına ispatı niteliğindedir.
Arkadaşlarımızın birbirleriyle yoğun görüşmesi, 10-20-30 yıllık beraberlikleri, arkadaşlıkları, dostlukları, karşılıklı sevgi ve saygıları, sözde ‘örgütsel bağ’ ve ‘hiyerarşik yapılanma’ olarak yorumlanmaya çalışılmıştır.
Arkadaşlarımızın İslam ahlakına uygun bir hayat yaşamaları, dinimizin gereği olarak birbirleriyle yardımlaşmaları, iyilik yapmaları, birbirlerine destek olmaları gibi en insani, en ahlaki, en vicdani ve en güzel davranışları bile güya örgütsel tavır, örgütsel yardımlaşma, hiyerarşik görev dağılımı gibi suni suç üretme tanımları altında uydurma sahte suçların kapsamına sokulmaya çalışılmıştır.
Tüm ömrünü Allah yoluna vakfetmiş ve 40 yıldan bu yana dünyaya güzel ahlakı yerleşik kılabilmek için samimi bir çaba harcamış olmasından dolayı Sayın Adnan Oktar’a karşı duyulan derin sevgi art niyetle yorumlanmış ve kendisine sözde örgüt lideri yakıştırması yapılmaya çalışılmıştır.
Sayın Adnan Oktar’a olan derin sevgimiz ve saygımız, örgüt liderine olan bağlılık, hiyerarşik yapılanma, irade-i fesat ile beyinlerin yıkanması gibi hayali suç isnatlarıyla değiştirilmiş ve suç gibi yansıtılmak istenmiştir.
Müstakil evi olan her şahsın evinde bahçe güvenlik kameraları varken, sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının evlerinin bahçelerindeki güvenlik kameraları sözde suç unsuru gizli kameralar şeklinde yansıtılmıştır.
Arkadaşlarımızın, evlerinde, güzel ortamlarda, güzel sofralarda çektirdikleri fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmaları gençleri lükse özendirme gibi uydurma bir suç olarak değerlendirilmiştir.
Arkadaşlarımızın tümüyle meşru ve legal şirketleri, sözde örgüt şirketleri ve kara para aklama merkezleri olarak lanse edilmek istenmiştir.
Tüm ticari işlerimiz, şirketlerimiz, hatta hiçbir kâr amacı dahi gütmeden yayın yapan televizyon kanalı ve İslami eserleri basıp dağıtan yayınevi dahi kara para aklama gibi hiçbir temeli olmayan, karalama amaçlı suç isnatlarıyla karşılaşmıştır.
Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza sevgimizi ifade eden samimi iltifatlarımız tek tek iddianameye eklenmiş ve sözde örgüt liderini ve suçluyu övme gibi hayali bir suça dönüştürülmeye çalışılmıştır.
Ülkemizin faydasına olacak şekilde yurtdışından davet edilip A9 TV kanalına çıkartılan ve tüm Türkiye’nin canlı yayında tüm detaylarıyla tüm konuşmalarına şahit oldukları yabancı misafirler, akıl dışı ithamlarla gizli istihbarat faaliyeti ve uluslararası casusluk gibi hiçbir dayanağı olmayan hayali yorumlarla değerlendirilmiştir.
Sayın Adnan Oktar’ın bazı arkadaşlarına devletin, usulüne ve kanuna uygun şekilde verdiği, hiçbir olaya karışmamış, bir kez bile kullanılmamış, hiçbir vukuatı olmayan ruhsatlı silahlar suç unsuru olarak değerlendirilmiş ve bu hukuksuz yaklaşım dayanak alınarak camiamıza silahlı suç örgütü suçlaması yapılmıştır.
Özetle; dosyamızda tek bir tane gerçek suç ve dolayısıyla da bir suç delili yoktur. Sadece kin ve öfke kaynaklı boş iftiralar söz konusudur. Hiçbirinin doğru olmadığını Türkiye’deki herkes çok iyi bilmektedir ve bu iftiralara hiç kimse inanmamaktadır.
https://turkulak.com.tr/ sitesinde yayınlayan yazı:
Comments
Post a Comment